Hafta Sonu Planı: “Félix Ziem: Işık Denizinde Bir Gezgin”

Günlerden cumaysa ve Beyoğlu dolaylarındaysanız ya da bir sıkıntınız varsa ve Alain de Botton’un önerdiği “terapi olarak sanat” faaliyetini gerçekleştirecekseniz gece 10’a kadar açık olan Pera Müzesi sizin için biçilmiş kaftan. Sürekli sergilenen Oryantalist tablolar sergisi dışında müze şu an iki önemli sergiye daha ev sahipliği yapıyor. Biri Balkanlar’dan Gelen Soğuk Hava, diğeriyse Félix Ziem sergisi. Ben de bu cazip önerileri kayıtsız kalamayıp kendimi bilmem kaçıncı kez eskiden otel olan bu yüz küsur yıllık tarihi binada buldum.

“Balkanlar’dan Gelen Soğuk Hava”

Müzeyi en üst kattan “Balkanlar’dan Gelen Soğuk Hava” sergisiyle gezmeye başladım. Bir Balkan göçmeni olarak beni geçmişe götürecek çok sayıda nostaljik fotoğraf ve ürün rastlamak tuhaf bir duyguydu. Bu kişisel flashback fırsatından faydalandıktan sonra bence beni bekleyen daha büyük bir olayla karşılaşmak üzere müze yolculuğuma devam ettim.

felix-ziem-sergisi

“Félix Ziem: Işık Denizinde Bir Gezgin”

Kapısında oldukça etkileyici “Félix Ziem: Işık Denizinde Bir Gezgin” yazısıyla beni bekleyen güzelliklere adım attım. Uzun uzun manzara tablolarına bakıp resmedildikleri döneme zihinsel bir yolculuğa çıkmayı sevenlerdenseniz Félix Ziem tam sizin zevkinize hitap eden bir ressam demektir. Eserleri daha hayattayken Paris’teki Louvre Müzesi koleksiyonuna dahil edilen bu 19. yüzyıl ressamının tabloları İstanbul’u ziyaret edişinin 160. yılı şerefine tam karşımızda duruyor. Eserlerin bir kısmı Suna ve İnan Kıraç Vakfı koleksiyonundan, Martigues Belediyesi ve bir bölümü de Felix Ziem Müzesi’nden getirtilmiş. Daha çok Venedik manzaraları resmeden Ziem o dönem birçok batılı sanatçının yaptığı gibi İstanbul’a da uğrar. O dönemlerde İstanbul’a uğrayan bir diğer ünlü Fransız da Gustave Flaubert’dir. Lafı açılmışken Flaubet’in bu seyahatinde kaleme aldığı “Doğu’ya Yolculuk” kitabının geçtiğimiz günlerde Sel Yayıncılık tarafından dilimize çevrildiğini belirteyim. Zira tıpkı Ziem gibi Flaubert de bu şehre hayran kalmıştı. Bu hayranlığı biri tuvaline diğeriyse kaleme aldığı kağıtlara yansıtmıştı.

25 Şubat 1821’de Fransa’nın İsviçre sınırı yakınlarındaki Beaune’da dünyaya gelen Féliz Ziem eserlerinde dönemin önemli ressamları Constable ve Turner’dan etkilenmişti. Gençliğinden itibaren bir gezgin edasıyla önce doğduğu ülke olan Fransa’yı daha sonra Almanya, İtalya ve Hollanda gibi ülkeleri dolaşan Ziem 1856 yılının Temmuz ayında Marsilya’dan kalkan bir gemiyle İstanbul’un yolunu tutmuş. 20 Ağustos 1856 tarihli günlüğünde şöyle yazar: “İşte geldim, özlemlerim aldatmamış beni, çünkü Venedik’teki güzel günlerin ana öğesi, gözü okşayan, eğlendiren sıcaklık, renkli ve çeşit çeşit biçimlere, en resimsel biçimlere bürünmüş uyum burada. Renk ve biçim her şeyi yüceltiyor. Dilenci de hükümdar da burada resimde aynı oranda güzel.”

felix-ziem-sergisi

Kendisinden beş yıl önce İstanbul’a gelen Flaubert ve çok sonraları gelecek olan Pierre Loti gibi Ziem de artık bu şehrin büyüsüne kapılmıştır. Günbatımı, Haliç ve Sarayburnu ressamın İstanbul tablolarında sıklıkla yer almış. Tablolara bakarken insan o yıllara ışınlanmak istiyor. Tabii o devrin batılı sanatçılarında Doğu’ya duyulan hayranlığın tablo veya yazılarına abartılı iyi bir şekilde yansıtılmış olabileceğini de göz ardı etmemek gerekiyor. Sergide elbette ressamın yalnızca İstanbul tabloları sergilenmiyor. Félix Ziem’in yine bir yolculuk durağı olan Venedik’e dair tablolar ve doğa manzara resimleri sergide sanatçıya ait görebileceğiniz diğer eserler.

Unutmayın “Félix Ziem: Işık Denizinde Bir Gezgin” sergisi 29 Ocak 2017’ye kadar ziyaretçilerini bekliyor. Ama bence en güzel bir Cuma akşamı iş çıkışı hafta sonu tatiline burada merhaba demek.

Sen De Bir Şeyler Yaz!

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz