Rivoli: Paris’in fragmanı

Paris’i doğu – batı yönünde Seine nehri gibi ayıran upuzun cadde. Adını İtalya’nın Torino kenti yakınlarındaki bir beldede Napoleon’un kazandığı savaşın anısına alan cadde tarihi Bastille meydanından bir başka tarihi meydan olan Concorde’a kadar uzanıyor. Champs-Elysée’nin sahip olduğu ünden uzak olsa da en azından benim için çok daha Parisli ve çok daha güzel bir caddedir Rivoli. Hatta Le Quartier Latin ile birlikte Paris’te yürümekten en çok zevk aldığım yer de diyebilirim. 3. Napoleon döneminde şehir baştan başa yeniden yapılandırılırken Baron Haussmann’ın projesi doğrultusunda son haline alan caddenin altında bugün kentin en eski metro hattı da geçmekte. 1 Numaralı Château de Vincennes – La Défense hattı üzerindeki 5 önemli durak bu caddenin altından yol almaktadır.

unnamed (1)

Rivoli’de yapılacak bir keşif turu için doğudan batıya doğru gidilmesi daha tercih edilebilirdir. Böylece yol üzerinde ilerledikçe karşınıza filmlerde, romanlarda, tablolarda gördüğünüz veya okuduğunuz anıtların, sokakların, binaların artan bir sayıda çıktığını görecek nihai hedef olan Louvre Müzesi’ne kadar heyecanınız kat be kat artacak. Adını 1789’daki devrim sembol hapishanesi Bastille’den alan meydandan St. Antoine caddesine girip keşfe başlayabilirsiniz. Arkanızda meydanda bıraktığınız Bastille Anıtı ise 1830 Devrimi’nin yadigarı. Zaten şehirde attığınız her adımda kendinizi kâh 19. yüzyıl kâh geç Ortaçağ döneminde bulacaksınız. Alışverişe yönelik gayeniz yoksa kalabalıktan uzak bir şekilde caddeyi gezmek için en ideal gün Pazar. Zira H&M, Zara, Gap gibi aklınıza gelebilecek tüm giyim mağazaları Pazar günü kapalı. Hem giyim hem de market ürünleri satan Monoprix ve kafeler dışında açık bir mağaza bulmanız Pazar günü oldukça zor. Bu durum elbette şehrin geri kalanı için de geçerli. İstanbul’un Pazar kalabalığına alışık olan bizler için oldukça ilginç ve bence gayet de makul bir durum.

unnamed (2)

Pek uzun olmayan St.Antoine caddesinde biraz ilerledikten sonra aslında farkında olmadan Rivoli’ye bağlanmış oluyorsunuz. Cadde karşınıza çıkacak ilk keşfedilecek yerler Le Marais veya St. Paul. Marais şehrin isminin Lutetia olduğu daha ilk dönemler olan 2000 yıl öncesine kadar dayanan ilk yerleşim bölgesi. Günümüzde küçük cafélerin, vintage butiklerin yer aldığı dar sokaklarıyla meşhur Marais’de yüzyıllardır Yahudiler yaşamakta. Öyle ki burada sinagoglar, koşer mağazaları ve Yahudi Tarihi Müzesini görmeniz mümkün. Ancak bunun için Rivoli’den sağ dönüp dar sokakları arşınlamanız gerekecek. Son olarak Marais’nin tıpkı Bastille gibi şehrin gece hayatının en önemli yerlerinden biri olduğunu belirtmekte fayda var. Bölge aynı zamanda çok sayıda gay-friendly mekâna da ev sahipliği yapmakta. Marais’den sonra cadde üzerinde yolumuza devam ettikçe küçük dükkânların yerini daha büyük ve tanıdık markaların mağazalarına bırakmaya başladığını görebilirsiniz. Bilhassa son üç – dört yılda karakteristik Fransız cafélerinin yanı sıra sık aralıklarla Starbucks ve benzeri alternatifler hem Rivoli’de hem şehrin diğer bölgelerinde karşınıza çıkacaktır. Şayet bağımlılık derecesinde foursquare veya facebook kullanıcısıysanız karşınıza çıkacak Starbucks dükkânları size ücretsiz wi-fi imkânı sağladığından ötürü kendinizi içeride bir masada bulabilirsiniz. Karakteristik Paris cafélerin hepsinde wi-fi hizmeti bulmanız bir zor olabilir. Zaten hali hazırda birçok turistin aynı durumda olduğunu göreceksiniz.

unnamed (5)

Rivoli üzerinde şehrin kalbine doğru yürüyüşümüze devam ettiğimizde yolun sağında La Fayette tarzı büyük bir mağaza olan Le BHV Marais’ye denk geleceksiniz. Burada giyimden, kozmetiğe çok çeşit ürünü bulabilirsiniz. Mağazanın hemen karşısında da görkemli mimarisiyle Paris belediyesi binası (Hôtel de Ville) yer almakta. Güzel fotoğraf kareleri yakalamayı sevenlerdenseniz Hôtel de Ville ve yakın mesafedeki Notre-Dame Katedralini fotoğraflayabilirsiniz. Meydandaki güvercinler seviyor ve özlediyseniz size Eminönü meydanını andırabilir. Tabii sokak satıcısı olmayan bir haliyle. İlle de sokak satıcılarından alışveriş yapmak isterseniz Seine nehri üzerindeki köprülere bakmanız yeterli olacaktır.

 

Rivoli üzerinde yolumuza devam ederken Hôtel de Ville biraz geçtikten sonra karşımıza bir zamanlar katedral olan ama günümüze sadece kulesi kalabilen St. Jacques çıkar. Yıl boyunca kapalı tutulan kuleye çıkıp Paris’i izlemek için ziyaretinizi Eylül ayına denk getirmeniz gerekiyor. Bu arada katedralin akıbetine merak edenler için belirtmekte fayda var yapı, Fransız Devrimi’nin çalkantılı ortamında yıkılan birçok kiliseyle aynı akıbeti paylaşmış. Kent tarihinin son iki yüzyılına baktığımızda en büyük yıkımları Devrim günlerinde ve Paris Komünü döneminde yaşadığını görürüz ki şehrin Avrupa’yı yerle bir eden 2. Dünya Savaşı boyunca neredeyse hiçbir zarar görmediğini düşünürsek bu bilgi daha bir anlamlı oluyor. Görüldüğü üzere Rivoli’yi anlatmak eski Paris’in tarihini anlatmakla neredeyse eş değer nitelikte.

unnamed (3)

Rivoli üzerinde St. Jacques kulesinin çaprazında yer alan Boulevard de Sébastopol yönüne girdiğimizde karşımıza dünyanın en önemli çağdaş sanat koleksiyonlarından birine sahip olan Centre Pompidou çıkar ama o başka bir yazının konusu olsun. Paris’i bir filme benzeteceksek Rivoli üzerinde onun fragmanını izlemeye devam edelim. Artık karşımızda 3. Napoleon döneminde yapılmış ve neredeyse bir su terazisi ile tek tek ölçülmüş cadde üzerinde sağlı sollu görkemli binaları görmeye başlarız. Bu binaların çoğu sırf şehrin değil aynı zamanda dünyanın da en lüks ve en pahalı otellerine ev sahipliği yapmakta. Bu binaların altındaki revaklı yollardan geçerken yazın sıcağından, kışın yağmurundan, karından korunmanız mümkün. Üstelik çok sayıdaki parfümeri ve 19. yüzyıl esintileri taşıyan bakım malzemeleri satan dükkânlardan yayılan güzel kokular Paris’e dair zihninizde güzel bir anı bırakacaktır. Bu görkemli binaların karşısında ise onlardan da görkemli bir yapı yer almakta. Bu anıtsal yapı insanlığın en önemli sanat eserlerinin yer aldığı Louvre Müzesi. Esasen bir saray olarak 13. yüzyılda inşa edilmeye başlanan saray zaman içinde yeni bölümler eklenerek nihai halini 1932’de aldı. Devrim’den sonra 1792 yılından itibaren müze olarak hizmet veren yapı bir anlamda da tarihte bu çapta bir büyüklüğe sahip ilk müze olma özelliğini de taşıyor.

unnamed (4)

Cadde üzerinde yer alan diğer görkemli binalar ise Palais Royal ve Rue de Castiglione ile bağlanabileceğimiz Vendome Meydanı. Vendome, Napoleon tarafından Austerlitz zaferi anısına düzenlenmiş ancak Fransız Devrimi esnasında epeyce zarar görürmüş bir dikilitaş. Meydanın etrafını çepeçevre saran binalar ise günümüzde dünyanın en pahalı otellerine ait. Caddeye geri döndüğümüzde ise Palais Royal’in hemen solundan başlayan Avenue de l’Opera bizi meşhur Garnier Operasına ulaştırır. Ayrıca yol üzerinde 1819’den beri bence dünyanın en lezzetli çikolatalarını üreten Foucher’e yorgunluğun ve yürümekle harcanan kalorilerin telafisi için girmeniz tavsiye edilir.

unnamed (4)

Rue de Pyramides’i kestirme olarak kullanıp ana güzergahımız olan Rivoli’ye döndüğümüzde karşımıza Louvre Müzesi’nin bittiği yerden itibaren başlayan Tuileries Bahçesi çıkıyor. Büyük ve simetrik bir zevkin ürünü olan bu büyük bahçede Carrousel takını hemen arkasındaki Louvre Müzesi Piramidini görebilirsiniz. Diğer tarafa döndüğünüzde ise yine bir su terazisi ile ölçülmüşçesine sıralanan ağaçlar ve çiçek bahçelerini görmeniz mümkün.Güzel bir havada bu çimlere uzanmak ya da bahçenin tam ortasında süs etrafında yer alan sandalyelerde güneşlenmek gezinin yorgunluğunu atmanız için harika iki seçenek.

unnamed

Rivoli’ye paralel bir şekilde ilerlediğimizde ise karşımıza küçük ama sanat tarihi açısından çok önemli olan Musée de l’Orangerie çıkacaktır. Burada Başta Monet, Degas ve Renoir gibi empresyonistlerin en önemli eserlerinizi görmeniz mümkün. Ama bu da tıpkı Pompidou gibi başka bir yazının konusu olmalı. Zira yaklaşık 5 kilometrelik bir caddeyi baştan başa dolaşıp üzerine bir de müze gezmek pek de doğru bir tercih olmasa gerek. L’Orangerie ve Rivoli hizasında devam ettiğimizde Rivoli’nin sonuna gelmiş oluyoruz. Önümüzde tüm ihtişamıyla Concorde Meydanı, bir tarafında nehrin karşısında Ulusal Meclis bir tarafındaki caddede de Madeline Kilisesi yer almakta. Tam karşıda ise Londra’daki kadar yüksek olmasa da bir dönme dolap ve merakınızdan görmek için yürümeye devam edeceğiniz Champs-Elysée yer alıyor. Rivoli gezisi burada biter. Marais’deki cafélerde bir şey yemediyseniz istikametiniz kaçınılmaz olarak Şanzelize

 

 

Sen De Bir Şeyler Yaz!

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz